Kapıdaki Yaratık





  Kapının aralığından içeri bir uğultu girdi ve odayı baştan başa dolaştı. Sanki birisi gecenin bu vaktinde, kapının önünde ıslık çalıyordu. İkisi de çok korkmuşlardı fakat Melannie korktuğunu küçük kardeşine belli etmemeli, aksine onu teselli etmeliydi. Mary ablasına dönüp,

-"O ses neydi Mel?" dedi.

    Suratı donuk bir hale bürünmüştü. Boğazında bir düğüm oluşmuş, kardeşinin sorusunu duymakla duymamak arasında kalmıştı. Konuşmak istiyor ama konuşamıyordu.Sanki konuşursa kapının ardındaki varlık onu duyacak ve gelip onlara zarar verecekti.Mel, boğazındaki düğümün elinden kurtuldu ve  gözlerini kapıdan ayırmadan:

-"Hiçbir şey Mary. Sadece rüzgar." diyebildi.

 Bu cevap Mary'i ikna etmeye yetmemişti. Ablasının korktuğunu anlıyor ama bunu ona söylemiyordu. Aslında ablasının bu cesur görünme girişimi Mary'e de cesaret veriyor, kendini büyük bir kadın gibi görmeye çalışıyordu. İçinde, korkuyla olan bu mücadeleye yenildi ve Melannie'e dönüp,

-"Korkuyorum abla." dedi.

 Mel de en az onun kadar hatta belki de daha fazla korkuyordu ama kardeşinin korktuğunu duyunca bütün dünya bir anda umrundan çıkmıştı. Yorganını kaldırıp bir anda yataktan fırladı ve bir süre yatağının önünde kapıya bakakaldı. Mary ablasının kolundan çekiştiriyor ama Mel duymuyordu. Sanki bedeni odanın ortasında ayakta duruyor, ruhu ve aklıysa çoktan başka diyarlara varmıştı bile. Melannie kafasını sallayıp kendine geldi ve Mary'e dönüp:

-"Korkma, sadece kapının arkasında hiçbir şey olmadığını sana kanıtlayacağım." dedi.

 Ama hala kapıya gidecek cesareti kendinde bulamıyordu. Ya gerçekten kapının arkasında bir yaratık varsa ve kapıyı açtığı anda odaya hücum ederse? Mel kapının arkasında birşey olmadığını biliyordu. Fakat bir türlü kendini inandıramıyordu. Sonunda derin bir nefes alıp ellerini yumruk yaptı. Bu hareket ona yeterli cesareti vermişti. En azından kapının önüne gidecek kadar. Kapının kolunu tuttu. Hala kapıyı açıp açmamak arasında kalmıştı. İçinde büyük bir mücadele veriyordu. Eğer odada sadece kendisi olsaydı kapıyı çoktan açmış ve belki de yaratıkla savaşıyordu bile. Ama odada kardeşi de vardı. Mary'nin zarar görmesini asla istemiyordu. Arkasını dönüp kardeşine baktı ve onu, yorganını ağzına kadar çekmiş halde gördü. Mary bu heyecanlı bir o kadar da korkutucu anı yatağından izliyordu. Mel daha fazla dayanamazdı. Bu olay artık açıklığa kavuşturulmalıydı. Bir anda kapının kolunu aşağı itti ve hızlıca kapıyı açtı. Vücudu adeta buz kesmiş gibi donup kaldı. Mary, yorganını gözlerine kadar çekmiş, ablasına sesleniyordu:

-"Ne oldu Mel? Ne var orada bir şey yok değil mi?"

Ama Melannie cevap vermiyordu. Sanki yaratık pençeleriyle Mel'in ağzını kapatmıştı. Bu kısa süreli bekleyiş Mary'e sanki hiç bitmeyecekmiş gibi geldi. Sonunda buzlar çözüldü ve Mel arkasını dönüp bir anda Mary'nin yanına koştu. Kardeşinin üzerindeki yorganı hızlıca kaldırıp ona sarıldı ve yorganı üzerlerine örttü. Artık ikisi de kapıdan içeri gelecek olana bakıyordu. Mary:

-"Dışarıda ne var Mel?" diyerek sessizliği bozdu. Kardeşinin yüzüne baktı. Mary ablasının yüzündeki korkuyu okuyabiliyordu.

-"Orada Mary. Ayakta duruyor. Görmüyor musun?" dedi Mel. Mary biraz daha dikkatli bakınca karanlığın içindeki insan silüetini gördü. Belki de hayatında hiç bu kadar korkmamıştı. Ablasının da tasdik etmesi içine müthiş bir korku vermişti.

-"Yaratık olduğundan emin misin abla?" dedi Mary. 

Ablası tek kelime söylemeden sadece kafasıyla yukarı aşağı onaylayabildi. Abla kardeş birbirlerine sarılmış bir vaziyette, yaratıkla aralarındaki tek engel olan yorganın altında öylece kapıya bakıyorlardı. Mary bir an duraksadı ve:

-"Neden hareket etmiyor? Acaba bizi görmüyor mu?" dedi.

 Bu soru Mel'e gayet mantıklı gelmişti. Acaba yaratık onları görmüyor muydu? Yine de oraya gidip yaratığa bunu sormak çok tehlikeli ve aptalca bir fikirdi.

-"Bilmiyorum Mary."

Melannie her ne olursa olsun bir ablaydı ve bunu yapması gereken kişiydi.

-"Bakıp geleceğim." dedi. 

Yorganı yavaşça kaldırdı ve tam ayaklarını yere atmıştı ki Mary kolundan tuttu. Dönüp kardeşine baktığında, kardeşini hayatı boyunca böyle görmediğini farketti. Ablasının başına birşey gelmesinden korkuyordu. Dahası eğer ablasına birşey olursa, yaratıkla tek başına yüzleşmekten korkuyordu.

-"Merak etme. Birşey olmayacak."

Mary, ablasının elini bırakmaya istemese de ikna olmuşu. Yavaşça elini indirdi ve ablasını serbest bıraktı. Mel kapıya doğru yürümeye başladı. Gözlerini bir an bile olsun yaratıktan ayırmıyordu. Attığı her adım sanki tonlarca ağırlıktaydı. Bacaklarını kaldırmakta zorlanıyordu. Nihayet kapının önüne geldi. Elini havaya kaldırıp karanlığa doğru "Merhaba" dercesine iki yana salladı. Fakat karanlıktan hiçbir tepki gelmiyor ve yaratık tek bir harekette bulunmuyordu. Aslında bu tepkisizlik Mel'e cesaret vermişti. Bir adım daha attı. Elini hemen kapının yanında bulunan lamba düğmesine uzattı. Fakat bedenini olabildiğince geride tutmaya çalışıyordu. Eğer çok yaklaşırsa yaratık hızlı bir hamle yapıp, onu tamamen kavrayabilirdi. Eliyle duvarı yokladı ve düğmeyi buldu. Işığı yakmaya bile cesaret edemiyordu. Hemen önündeki son derece korkunç yaratık onun ani bir harekette bulunmasını bekliyor olabilirdi. Mel derin bir nefes alıp düğmeye bastı ve koridor bir anda aydınlandı. Işık yanar yanmaz:

-"O nedir Mel, neymiş?" diye soruverdi. 

Mel birkaç saniye kadar orada öylece durdu ve sonra bir anda ışığı kapattı. Geri dönüp yatağına doğru yöneldi. Suratında kahkaha atmaya hazır bir hal vardı.

-"Sadece babamın paltosu Mary. Asılı duruyor."

Yorumlar

Popüler Yayınlar